Ağız Nefesi ile İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar
Yükselen Çağ Wellbeing Akademi Web Sitesine Hoşgeldiniz.
 

Bu konunun kolaylıkla anlaşılabilmesi için öncelikle fizyolojimizde her an çalışan Bohr Efekti nedir, ne işe yarar, onu kısaca anlatmak istiyorum.

                           

Bohr efekti nedir?

Oksijen ve karbondioksit moleküllerinin bir kısmını taşıma görevi kanda bulunan alyuvarlara aittir. Alyuvarlar, oksijen-karbondioksit değiş tokuş sürecini içlerindeki hemoglobin molekülü vasıtası ile yapar.  Yani oksijen akciğerlerimizdeki son durak olan alveollere ulaştığında, buradan hemoglobin içine hapsedilerek kan yoluyla vücudu dolaşmaya başlar ve hemoglobin molekülü vücudu dolaşırken nerede fazla oranda karbondiokside rastlarsa, burada oksijeni salar ve o dokudaki karbondioksidin bir kısmını kendine yükleyerek, tekrar alveollerin yolunu tutar ki , akciğerler vasıtası ile soluk verirken biriken bu karbondioksit de fizyolojiden tahliye olsun.

Kanda karbondioksit basıncının artması ve Ph değerinin düşmesi sonucu, hemoglobinin oksijeni serbest bırakması olayına Bohr efekti denir. Yani bedenimiz ihtiyacı olan oksijene Bohr Efekti sayesinde sahip olabilir.

Peki Bohr efektinin randımanlı çalışmasına ne engel olabilir?

Yani vücudumuzun ihtiyacı olan oksijen miktarı, solunum vasıtası ile akciğerlere ulaştığı halde hücrelere nasıl giremez?

  1. Çünkü sık ve hızlı solumaya başladığımızda, yani dakika başına gereğinden fazla nefes aldığımızda Bohr efekti azalır.
  2. Böyle bir durumda oksijeni kana ve hücrelere taşımakla görevli olan alyuvarların içinde bulunan hemoglobin molekülü fizyolojiyi dolaşırken, fazla solunum yüzünden düşen karbondioksit basıncı ile karşılaşır. Yani bu dokular arasından toplayarak tahliye etmesi gereken karbondioksit oranının az olması demektir.
  3. Dolayısı ile henüz yeterince dışarı atılacak karbondioksit oluşmamış diye algılayarak, içinde taşıdığı yeni oksijen moleküllerini bırakmadan yoluna devam eder.
  4. Böylece kana giriş yapamayan oksijen, beyne ulaşamaz.
  5.  Beyin oksijen ihtiyacını karşılayamadığında da vücudun çeşitli bölgelerinde karıncalanma, baş ağrısı, göğüs ağrısı, çarpıntı, baş dönmesi, zihinsel bulanıklık, negatif düşünce, depresyon, anksiyete, panik atak, esneme ihtiyacı, soluk almakta güçlük çekme ve ardından görme ve işitme bozuklukları başlar. Bu süreç bilincini yitirmeye kadar hızlı bir şekilde devam eder ve sonunda bayılırsınız.
  6.  Bayıldığınız zaman bedeni hayatta tutmak ve yaşatmakla görevli olan otonom sinir sistemi baskın bir şekilde devreye girer, nefes düzenini regüle ederek solunum hızına müdahele eder,karbondioksit ve oksijen basınçlarını olması gerektiği gibi ayarlar. Bu ayardan sonra yavaş yavaş kendinize gelmeye ve gözlerinizi açmaya başlarsınız.

Unutmayın ki oksijen en güçlü Serbest Radikal’lerdendir.Yani yanlarında bulunan hücre zarlarına zarar veren, hücrelerin bütünlüğünü ve fonksiyonlarını bozan, kısacası yaşlanmayı hızlandıran bir moleküldür.

O yüzden gereğinden fazla oksijen solumak öyle gazetelerde, dergilerde yazıldığı gibi iyi bir şey değildir. Çünkü bir yandan yaşamın kaynağı olan oksijen, diğer yandan da fiziksel yıpranmanın en önemli yapıtaşlarındandır.

Haftasonu çoğunlukla gazete eklerinde rastladığım “Pencereyi açıp, derin derin nefes alın, içinize çekebildiğiniz kadar çekin nefesi, çekin, çekin” diye yapılan çağrılara uyarsanız, beşinci ve altıncı nefesten sonra fizyolojinizde hiperventilasyon başlar ve sonucunda baş dönmesi, göz kararması oluşur, nefes almaya aynı şekilde devam ettiğiniz takdirde bayılma yaşarsınız.

Burnunuzdan ya da ağzınızdan sık sık veya derin nefesler alıp vermeye başladığınızda bir süre sonra bedeninizde neler olabileceği, neden bir süreliğine bilincinizi kaybedebileceğiniz şimdi daha anlaşılır oldu mu?

Buna tıp terminolojisinde hiperventilasyon  deniliyor. Yani akciğerlerin yeterinden fazla havalanması, o an bedenin ihtiyacı olandan daha fazla hacimde havayı alması anlamına gelir. Başka bir anlatımla gereğinden fazla oksijen alıp, gereğinden fazla karbondioksit vermektir ki , bu durum en çok stres altında ve ağızdan sık nefes alıp verildiğinde yaşanır.

Anlamayanlar için tekrar basitçe özetliyorum;

  1. Oksijeni bedenimize fazla miktarda aldığımız zaman kandaki pH dengesi anormal derecede yükseliyor ve bu durumda karbondioksit salınımı gerçekleşemiyor.
  2. Kirli hava salınımı gerçekleşemeyince vücuda yeni girmeye çalışan oksijen molekülleri  hücreye  giriş yapamıyor.
  3. Ve  hiperventilasyon başlıyor, yani beyine yeterli oksijen gidemiyor ve uyuşmaya başlayıp, baygınlık geçiriyorsunuz.

 

Özetle normalin üzerindeki solunum, dokulara daha az oksijen gönderilmesi demektir, çünkü kandaki pH dengesi anormal derecede yükseldiğinde, kirli hava salınımı gerçekleşemez.

Solunum fizyolojisi uzmanlarının verilerine göre ;

“Aldığımız normal bir nefesle zaten kan dolaşımındaki oksijenizasyon %98-99 oranında gerçekleşir. Daha derin ve sık nefes almak bu oranı arttıramaz. Yani akciğerlere çok hava giriyor olması hücrelere çok oksijen taşınıp, bol enerji üretilmesi anlamına gelmez. Normalde dakikada 16-18 defa nefes alıyor günümüz insanı. Ama siz dakikada aldığınız nefes sayısını 60’a dahi çıkarsanız, nefesin hücrelere ulaşması için öncelikle gitmesi gereken alveollere zerre kadarını gönderememiş olabilirsiniz.”

Özet olarak “ne kadar derin nefes ya da ne kadar sık nefes alırsak, vücudumuza o kadar fazla oksijen girer” miti bilimsel olarak tamamen yanlıştır!

Oysa burundan alınıp verilen kontrollü ve ritmik nefes egzersizleri  ile oksijen ve karbondioksit oranları dengelenir. Ve bu denge oluştuğunda nefes normale döner ve zihin nefese bağlı olarak rahatlar. O yüzden kadim nefes teknikleri anında etkisini gösteren, doğru uygulandığında hiçbir yan etkisi olmayan, bilinen en etkili stres yönetimi egzersizleridir.

Daha fazla bilgi için nefes teknikleri seminerlerime katılabilir veya www.nefestesaklihayat.com sitemi ziyaret edebilirsiniz.

İyi Ol, Mutlu Ol!

Ebru Şinik